Kişisel Verilerin Korunması Kuralları’na son yıllarda yoğun özen gösterilmesiyle birlikte, veri kaydı tutan şirketler yönünden de sürekli gelişen düzenlemeler yapılmaktadır.
Yıllık çalışan sayısı 50’den fazla veya yıllık mali bilanço toplamı 25 milyon TL’den çok olan gerçek ve tüzel kişi veri sorumluları ile yurtdışında yerleşik gerçek ve tüzel kişi veri sorumlularının 30.09.2020 tarihine,
Yıllık çalışan sayısı 50’den az ve yıllık mali bilançocu 25 milyon TL’den az olup ana faaliyet konusu özel nitelikli kişisel veri işleme olan gerçek ve tüzel kişi veri sorumlularının 31.03.2021 tarihine,
Kamu kurum ve kuruluşu veri sorumlularının 31.03.2021 tarihine
kadar Veri Sorumluları Siciline kayıtlarının yapılmasıyla ilgili işlemleri veri sorumlusu temsilcisi olarak Veri Sorumluları Sicili Hakkında Yönetmelik doğrultusunda yürüterek veri sorumlularının Kişisel Verilerin Korunması Kanunu m.18’de öngörülmüş olan 20.000 TL ile 1.000.000 TL arasındaki idari para cezasına ve Türk Ceza Kanunu m.135 ila 138. maddelerinde öngörülmüş olan 1 yılla 6 yıl arası kadar hapis cezasına uğratılmasına engel olmaktayız.
Veri sorumlusu kimdir?
Veri sorumlusu, kişisel verilerin işleme amaçlarını ve vasıtalarını belirleyen, veri kayıt sisteminin kurulmasından ve yönetilmesinden sorumlu olan gerçek veya tüzel kişidir.
Veri Sorumluları Sicili’ne kayıt olmaktan kimler muaftır?
a) Herhangi bir veri kayıt sisteminin parçası olmak kaydıyla yalnızca otomatik olmayan yollarla kişisel veri işleyenler, b) Noterlik Kanunu uyarınca faaliyet gösteren noterler, c) 5253 sayılı Dernekler Kanununa göre kurulmuş derneklerden, 5737 sayılı Vakıflar Kanununa göre kurulmuş vakıflardan ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununa göre kurulmuş sendikalardan yalnızca ilgili mevzuat ve amaçlarına uygun, faaliyet alanlarıyla sınırlı ve sadece kendi çalışanlarına, üyelerine, mensuplarına ve bağışçılarına yönelik kişisel veri işleyenler, ç) 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanununa göre kurulmuş siyasi partiler, d) 1136 sayılı Avukatlık Kanunu uyarınca faaliyet gösteren avukatlar, e) Gümrük müşavirleri, f) Arabulucular, g) 3568 sayılı Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu uyarınca faaliyet gösteren Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler, ğ) Yıllık çalışan sayısı 50’den az ve yıllık mali bilanço toplamı 25 milyon TL’den az olan gerçek veya tüzel kişi veri sorumlularından ana faaliyet konusu özel nitelikli kişisel veri işleme olmayanlar.
Dilerseniz uzman kadromuzla Verbis kaydınızı gerçekleştirme konusunda hukuki destek vermekteyiz.
Bilindiği üzere, internet erişimimize, cep telefonları ile
görüşme yapabilmemize yarayan baz istasyonları, yakınında bulundukları hanelere
doğrudan radyasyon yaymakta ve insan (ve her tür canlı) sağlığını tehdit
edebilmekte, başta kanser olmak üzere, diğer kalp damar ve beyin hastalıklarına
sebebiyet verebilmektedir.
Özellikle tüm dünya ülkelerinin teker teker 5G teknolojisine geçmekte olduğu şu günlerde, ülkemizde aktif tüm GSM operatörleri hızla altyapı çalışmalarına başlamış ve BTK verilerine göre uzun zamandır gerekli teknolojik denemeleri de yapmışlardır. (https://www.btk.gov.tr/verilmis-olan-deneme-izinleri-listesi?page=1&subject=5 )
Ancak bir yandan sağlığa olan zararlarının tespiti için
testler de yapılması gerekirken, bu testlere gerekli bütçeler ayrılmadığı için operatörler
bu konuya yoğunluk vermemektedir.
İstasyonlar genelde çatılara kurulduğu için bazen gözle görülemeyecek şekilde gizlenebilmektedirler. Bu nedenle e-devlet üzerinden (www.turkiye.gov.tr/baz-istasyonları linkinden) vatandaşlarımız kendilerine en yakın baz istasyonunu tespit edip, ölçüm yapılmadı ise BTK’ya başvuru yapıp güncel volt/metre ölçümünü yaptırıp, herhangi bir zarar görme ihtimali olduğunu düşünüyor ya da zarar görüyorsa dava açarak istasyonu kaldırma hakkına sahiptir. Bu davalar genel olarak komşuluk hukukundan kaynaklanır.
Yeni paneller eklenmiş bir baz istasyonunun yakından görülüşü.
Yıllar önce Yargıtay binası yakınına kurulan baz istasyonu,
bir çok personelin sağlığına olumsuz etkide bulunduğundan Yargıtay içtihadına
baktığımızda istasyonların kaldırılması yönünde bir çok karar alındığını
görüyoruz. Hatta bu yönde Yargıtay Genel Kurul Kararları da mevcuttur. Genel
Kurul kararına göre ölçülen değer standart değerin altında bile kalsa kişi
psikolojik olarak dahi baz istasyonundan rahatsız oluyorsa istasyonun
kaldırılması gerekir.
Baz istasyonlarının operatörler ve devlet bütçesi yönünden büyük bir kazanç kapısı olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda, bu istasyonların sayısının günden güne artacağı görülmekle, kişilerin bu davaları kendi uğraşlarıyla sürdürmesi gerekeceği aşikardır. Mahkeme sürecinin uzun sürdüğü ve operatörlerin konunun uzmanı avukatlar ile çalıştığı da unutulmamalıdır. (https://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/yargitay-once-insan-dedi-baz-istasyonu-sokulecek-205368 )
Diğer yandan 5G teknolojisine geçilmesi ile her 150 metrede bir baz istasyonu kurulması gerektiğinden, vatandaşlarımızın bu konuda hassasiyet göstermeleri gerekmektedir. Zira dalgaboyu 3-4-4.5 G ‘ye nazaran daha kısa olsa da yakınına (2.4 volt/metre’den) daha çok (28 ila 100 gHz) radyasyon yaydığı bilimsel testlerle tespit edilmiş bu istasyonlar özelikle 10 metre çapında çok büyük hasarlara yol açabilmektedir.
Alıntı : Prof. Selim Şeker’in de içinde bulunduğu 209 bilim
adamı, 5G’ye ihtiyatla yaklaşılmasını dile getiren bir bildiri hazırladılar.
Bildiride: “5G, mevcut çevreye ve insanlara zararları ispat edilmiş
telekomünikasyon sistemlerine ilaveten çok daha fazla radyo frekans
elektromanyetik alanlara (RF-EMF) maruziyeti artıracak. 5G kablosuz sistem,
mobile radyasyonu mecburi olarak çok artıracak. Elektromanyetik temelli
kablosuz teknolojileri sınırsız uygulayan ülkelerde bir şey yapmamak artık bir
opsiyon değil topluma maliyettir.” denildi.
5G’NİN SAĞLIĞA ZARARLARI
Deriye etkileri: Milimetrik dalgaların yüzde 90’ından fazlası epidermis ve dermis tabakasında yutulur.
Göze etkileri: Isısal etkiler göz yüzeyinin altına geçerek değişik seviyede katarakt gibi hasar oluşturur.
Biyolojik olarak: Savunma sistemine, hücre büyümesine, organlara etki ederek kansere sebep olur.
Bağışıklılık sistemine etkileri: Hücre büyüme oranını ve bakterilerin antibiyotiklere direncini değiştirir.
Bitki sağlığına etkileri: 5G insanlardan daha fazla bitkilere etki eder.
Doğal ekosisteme etkileri: Böcekleri, kuşları uzaklaştırır.
Kalbe etkisi: 1992’de 53-78GHz frekanslarında Rusya’da yapılan çalışmalarda kalbin çalışmasını etkilediği deneysel olarak ispat edildi.
Dünyaya baktığımızda kişilerin kendi çabaları ile 5G panellerini sökmeye başladığını görüyoruz. Bu durum hukukumuzda ihkak-ı hak, yani kişinin kendi hakkını hukuka aykırı biçimde elde etme çabası olarak geçer ve mala zarar verme (4ay ila 3yıl hapis/adli para cezası) başta olmak üzre bir çok suça ve cezaya konu olabilmektedir. Büromuz bu suçlar yönünden de hukuki destek vermektedir.
Koronavirüs ile dünyaya adını duyuran Wuhan’da halk kendilerini
öldüren şeyin aslında 5G olduğunu düşünerek baz istasyonlarını yıkmaya
başlamışlardır:
Avrupa da ve Amerika da durumun farkına varıp bilinçlenen
halk 5G direklerini birer birer yıkmaya başladı.
İsviçre 5G ye geçişi insan sağlığına verdiği zararlardan
ötürü durdurdu.
İngiliz uzman açıkladı; İnsanları öldüren şey Corona Virus
değil FREKANS SİLAHI.
“Karantina uygulanan gemiler Princess yolcu gemisi
firmasının Diamond tipi gemileri. Firma bir basın açıklamasında şu açıklamaları
kullanıyor: ‘Princess yolcu gemileri yepyeni ümitlerle geri dönüş taahhüdü gereği
global filosuna yaptığı 450 milyon dolarlık yatırımın bir devamı niteliğinde.’
Firmanın özenerek anlattığı yeniliklerinden birisi de ağ bağlantıları. Yani bu
gemilerde 5G teknolojisi kullanılıyor.”
Virüs/parçacıklar Alfa, Beta, Gama ve Delta frekansında.
Taçlanmış parçacık (Corona virüs) 8-13 Herz arası titreşimi
var.Yapılan bilimsel çalışmaya göre 3-17 derece arası parçacıklar nemle
buluşunca, bulaşıcı olarak zarar vermeye başlıyor.
Massachusetts Teknoloji Enstitüsü Qasim Bukhari ve Yusuf
Jameel.
60Ghz’de 5G, oksijen molekülü ile rezonansa girer ve
oksijene, insan vücudu için çok daha az kullanılabilir olmasını sağlayan ters
bir polarite verir. Yüksek konsantrasyonlarda 5G kullanımı, sokak seviyesinde
insanların boğulmasını sağlar. Ve daha düşük dozlarda, bu düşük oksijen alımı
ile griple aynı semptomlar olan grip benzeri semptomlar alırsınız. Ancak 5G’nin
öldürme şekli çok daha ilginç.
Vücudumuzun içinde bizi besleyen trilyonlarca parazit
organizma vardır ve bazıları birçok yararlı işlev yaparak yaşamamıza yardımcı
olduğunu söylüyor. Ancak bu bakteriler, mantarlar ve parazitler herhangi bir
WIFI mikrodalga radyasyonuna maruz kaldıklarında zarar görürler ve kendilerini
savunmada toksinler üretmeye başlarlar. Bu organizmalar hayatta kalmalarını sağlamak
için hızla üremeye başlarlar. Ve böylece hızlı bir şekilde üreyen ve toksinler
salgılayan WIFI mikrodalga radyasyonlarının saldırısı altında bu iç parazit
organizmalarından grip benzeri semptomlar alıyoruz. İnsanların biyo-silahlı
koronavirüs almadığı gerçek hastalık budur.
2G’nin kendisine atanan on mikrodalga frekansı vardır,
3G’nin de on vardır, 4G’nin bazı çakışmalarla beş frekansı vardır, ancak 5G’nin
FCC tarafından atanan 3000 mikrodalga frekansı vardır. Neden bu kadar çok? Yani
5G gerçekten 5G değil 297G olarak adlandırılmalıdır. Çin, Kore, İtalya, İran ve
kruvaziyer gemilerindeki bu 5G’nin piyasaya sürülmesiyle dünyadaki en büyük 5G
kullanım etkisine sahip ölüm ve hastalıklara sebebiyet vermektedir…
Çinliler Wuhan’daki insanları kilitlediklerinde yeni 5G
telefonlarına ve internet bağlantılarına döndüler ve böylece şehir çok daha
fazla 5G WIFI radyasyonuyla dolup taştı ve çok daha fazla insan hastalandı ve
öldü. Birçok insan, daha önce hiç hastalığı olmayan oksijen eksikliğinden sokak
seviyesinde anında hastalandı. Büyük 5G 60Ghz mikrodalga radyasyon bulutu,
havadaki oksijenin hayatta kalmak için kritik seviyelerin altına düşmesine
neden oldu.
Bu bilgilerin büyük çoğunluğu şu linkten alınmıştır: http://dimitrovtesla.blogspot.com/2020/03/mikrodalgada-coronali-kek-tarifi.html
Yazar söz konusu olan İnsan Hayatı olduğu için çokça
paylaşılmasını istemiştir.
Bilimsel görüşlerin tamamına katılmamakla birlikte 5G’nin insan
sağlığını ciddi biçimde tehdit ettiği görüşüne katılmaktayız. Dünya nüfusu yüksek
5G frekansları ve yoğun Radyasyon denizinin içerisinde yaşamaya mecbur
bırakılmadan önce, bu yeni 5G teknolojisinin, hiçbir onaylanmış biyolojik
güvenlik testinden geçirilmeden devreye alınmasını anlamak mümkün olmamakla birlikte
buna karşın,
Günümüze kadar yapılan bağımsız araştırmaların hemen hepsi,
Elektromanyetik Radyasyonunun hiç de
güvenli olmadığını göstermektedir.
Aksine, kanserojen radyoaktif etkileri nedeni ile, 2015
yılının Mayıs ayında 35 ülkeden – aralarında aşağıdaki 17 Türk Akademisyenin de
bulunduğu
Prof. Dr. Mehmet Zülküf Akdağ,
Prof.Dr. Halil Abraham Atasoy
Prof. Ayse G. Canseven (Kursun),
Prof. Dr. Mustafa Salih Celik,
Prof. Dr. Osman Cerezci
Prof. Dr. Suleyman Dasdag
Prof. Omar Elmas,
Prof. Dr. Ali H. Eriş,
Prof. Dr. Arzu Firlarer,
Prof. Ayse Inhan Garip,
Prof. Suleyman Kaplan,
Prof. Dr. Mustafa Nazıroğlu,
Prof. Dr. Ersan Odacı
Prof. Dr. Elcin Ozgur
Prof. Dr. Selim Seker,
Prof. Dr. Cemil Sert,
Prof. Dr. Nesrin Seyhan,
Prof. Dr. Bahriye Sirav (Aral)
180 bilim adamı ve doktor Elektromanyetik Radyasyonun
İnsanlar ve Tüm Canlılar üzerinde
yaptığı olumsuz etkilerin “Bağımsız” Akademisyenler tarafından
yeniden hesaplanmasının gerektiğini, ve, bilhassa çocuklar ve hamile hanımlar
için güvenli olduğu ispat edilene kadar ilerlemenin durdurulmasını istedi
.https://emfscientist.org/index.php/emf-scientist-appeal
-https://www.emfscientist.org/
Halkımız kendi çabaları ile sağlık üzerinde etkilerine dair testleri tamamlanmadan, insanlar sağlık endişesiyle evlerine kapanmışken yangından mal kaçırırcasına halihazırda bulunan baz istasyonlarına eklenen 5G panellerini görmüş olacaklar ki, bu gidişata dur demek için imza kampanyasına başlamışlardır. Yazının bu bölümü kampanya metninden alınmıştır: https://www.change.org/p/5g-ye-ge%C3%A7i%C5%9F-t%C3%BCrkiye-de-de-durdurulsun-uabakanligi
Siz de 5G teknolojisi ve yayacağı radyasyon ile hayatımıza
getireceği gereksiz ve tehlikeli yenilikleri araştırabilir, çevrenizde gördüğünüz
baz istasyonunun kaldırılması için bireysel mücadeleye girmek için hukuk
büromuza başvurabilirsiniz.
Büromuz dilerseniz ölçüm yapılması konusunda da yardımcı
olacaktır. Bunun yanı sıra baz istasyonunun kaldırılması için Asliye Hukuk
Mahkemesi’nde başlayıp Yargıtay’da sonlanabilecek hukuk mücadelenizde sonuna
kadar yanınızda oluyoruz.
İletişim için sitemizin İletişim Bölümünde yer alan
bilgileri kullanabilirsiniz.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’na göre trafik kurallarına aykırı davranışları nedeniyle kazaya sebebiyet verenlerin karşı tarafa verdiği zararın karşılanması amacıyla, trafiğe çıkan her aracın Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortası bulunması gerekmektedir.
Kazaya karışan araçların kusur ve sorumlulukları her vakada ayrı ayrı değerlendirilmeli ve tazminat hukuku yönünden değerlendirildiğinde poliçe teminat kapsamından bu zararın karşılanması gerekmektedir.
Bu nedenle kaza meydana geldikten sonra kazaya karışan şahıslar yahut kolluk kuvvetlerince tutulan tutanaklar hayati önem taşımakla beraber, T-10 cetveline ve davacının sosyo ekonomik durumuna göre belirlenecek tazminatın hem hesaplanmasında hem de hesaplanan tutara itiraz sürecinde uzman avukatın rolü büyüktür.
Kıdem tazminatı: İşçinin ilk alacağı olan maaş alacağının çalıştığı her sene artı bir maaş alması olarak yorumlanabilir. İş sözleşmesi işveren tarafından haksız biçimde sonlandırılan yahut işçi tarafından haklı sebeple feshedilen işçinin, son aldığı brüt maaşı üzerinden hesaplanır. (Evlenme, askerlik, emeklilik ve ölüm gibi hallerde de hak kazanılabilir.) Dolayısıyla işçinin net maaşının yanı sıra aldığı yol, yemek, prim gibi alacakları da hesaplamaya katılır. 1 yıldan uzun süre çalışan işçinin sözleşmenin sonlandırılması üzerine, işveren tarafından kendiliğinden ödenmemesi durumunda arabuluculuk veya iş mahkemesinde dava açarak alması mümkündür. (Zamanaşımı 10 yıl.)
İhbar tazminatı: İşçi/işveren iş sözleşmesini sonlandırmadan belirli bir süre önce karşı yana bildirimde bulunmaması nedeniyle ödenir. İşçi 6 aydan az çalıştıysa 2 haftalık, 6ay-1.5 yıl çalıştı ise 4 haftalık, 1,5 yıl ila 3 yıl arası çalıştı ise 6 haftalık, 3 yıldan fazla çalıştı ise 8 haftalık bildirim süresi vardır. Bu süreler kanunda yazılı olup, süreye uymayan taraf süre tutarınca hak edilen bedelin ödenmesi gerekir. (Zamanaşımı 10 yıl. )
Fazla mesai ücreti: İşçinin kural olarak haftada en fazla 45 saat çalışması gerekir. Bu süreden fazla olan her bir saatlik çalışma için, işçi saatlik ücretinin bir buçuk katı kadar ücrete hak kazanır. Uzun süreli fazla mesai ücretlerinin birikmesi durumunda en büyük alacak bu kalemde oluşur. (Zamanaşımı 5 yıl.)
Ulusal Bayram Genel Tatil ücreti: Kendine özel ( Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun) düzenleme gereğince işçinin bu tatil günlerinde çalışması halinde çalıştığı saat hesaplanarak, saatlik ücretinin 2 katı ücrete hak kazanır. (Zamanaşımı 5 yıl. )
Yıllık izin ücreti: İşyerinde en az 1 yıl çalışan işçi her sene artan sayıda yıllık izin kullanma hakkına sahip olacaktır. İş sözleşmesinin sonlanmasıyla birlikte, kullanılmamış olan yıllık izin ücretlerinin son brüt ücret üzerinden hesaplanır. 1 ila 5 yıl arası çalışanlar senede 14 gün, 6 ila 14 yıl arası 20 gün, 15 yıl ve fazlası çalışanlar yıllık 26 gün izin kullanmalıdır.
Kötüniyet tazminatı:İşverenin haksız surette, başka bir sebebi bahane ederek asıl niyetini gizleyerek iş sözleşmesini sona erdirmesi halinde işçiye ödenir, genelde SGK primlerinin eksik yatırılması yahut işçinin işveren aleyhine tanıklık etmesi nedeniyle feshedilen sözleşmenin başka bir sebep gösterilerek feshi şeklinde karşımıza çıkar, ihbar süreleri üzerinden hesaplanır. (Zamanaşımı 10 yıl. )
Hafta Tatili Ücreti: İşçinin haftada 7 gün çalışmasının önüne geçilmek amacıyla işçiye en az haftada 1 gün tatil kullandırılması gerekmektedir. Buna aykırı çalışılması halinde ücret alacağı doğacaktır. (Zamanaşımı 5 yıl.)
Asgari Geçim İndirimi: İşçinin bekar/evli, çocuklu, çocuksuz veya kaç çocuklu olduğuna göre belirlenir. 01.01.2008 tarihinden beri, işçinin kendisi için %50, çalışmayan ve herhangi bir gelir elde etmeyen eş için %10, çocukların her biri için ilk iki çocuk %7,5 diğerleri için ise %5 şeklinde hesaplanarak ödeme yapılmalıdır. (Zamanaşımı 5 yıl.)
İş Kazası/Meslek Hastalığı Nedeniyle Tazminat: İşçinin işyerinde çalışmasından kaynaklı yahut o sırada başına gelen kaza/hastalık hallerinde ödenir. Rahatsızlığın devlet hastanesince raporlandırılması gerekir. (Zamanaşımı 10 yıl. )
Sendikal Tazminat: İşçinin herhangi bir sendikaya üye olması nedeniyle işveren tarafından mobing uygulanarak veya başka bir suret ve sebeple sözleşmenin sonlandırılması yahut ayrım yapılması halinde işçinin en az 1 yıllık ücretinin ödenmesi gerekecektir. (Zamanaşımı 10 yıl.)
Eşit davranmama Tazminatı: İşverenin işçiler arasında belirli süreli çalışan-belirsiz süreli çalışan, erkek-kadın, bekar-evli-gebe gibi farklı özellikleri nedeniyle, biyolojik veya işin niteliğine ilişkin diğer sebepler zorunlu kılmadıkça, sözleşmesinin yapılmasında, şartlarının oluşturulmasında, uygulanmasında veya sona ermesinde farklı işlem yapamaz. Aykırılık halinde 4 aya kadar ücreti tutarında tazminat ve yoksun kaldığı diğer haklarını talep edebilir. (Zamanaşımı 10 yıl. )
Faiz: Kıdem, Hafta tatili, ücret, fazla çalışma ve UBGT ücretlerinde bankaların mevudata uyguladığı en yüksek faiz alınırken, diğer kalemlerde yasal faiz (%9) hesaplanacaktır. Her bir alacağın muacceliyet tarihleri farklıdır.
Boşanma davalarını pratik hukukta 2 türde ele almaktayız:
Anlaşmalı boşanma davası açabilmek için tarafların en
az 1 yıl süre ile evli kalmış olmaları gerekmekte olup, taraflar boşanmanın her
tür (boşanma, velayet, nafaka, tazminat, mal rejimi, düğün takısı,yargılama
giderleri … gibi) mali sonucu üzerinde anlaşmaya varmış olmalı ve bu duruma
ilişkin imzalı protokolü mahkemeye sunmalıdır.
(Protokol düzenlenmesi ve davanın kısa sürede sonuçlanması için avukat
tutmanız faydalıdır.)
Çekişmeli boşanma davasında ise taraflardan biri
diğerinin kusurunu ispat edecek sebep, vaka ve delillerini ortaya koymalıdır.
Kanundan kaynaklı boşanma sebepleri Türk Medeni Kanunu’nun İkinci
Bölümü’nde tek tek sayılıdır. Bunlar:
Zina (Madde 161)- Eşlerden biri zina ederse,
diğer eş boşanma davası açabilir. Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini
öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her hâlde zina eyleminin üzerinden beş yıl
geçmekle dava hakkı düşer. Affeden tarafın dava hakkı yoktur.
Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış
(Madde 162)- Eşlerden her biri diğeri tarafından hayatına kastedilmesi veya
kendisine pek kötü davranılması ya da ağır derecede onur kırıcı bir davranışta
bulunulması sebebiyle boşanma davası açabilir. Davaya hakkı olan eşin boşanma
sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her hâlde bu sebebin doğumunun
üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer. Affeden tarafın dava hakkı yoktur.
Suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme (Madde
163)- Eşlerden biri küçük düşürücü bir suç işler veya haysiyetsiz bir hayat
sürer ve bu sebeplerden ötürü onunla birlikte yaşaması diğer eşten
beklenemezse, bu eş her zaman boşanma davası açabilir.
Terk (Madde 164)- Eşlerden biri, evlilik
birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla diğerini terk
ettiği veya haklı bir sebep olmadan ortak konuta dönmediği takdirde ayrılık, en
az altı ay sürmüş ve bu durum devam etmekte ve istem üzerine hâkim veya noter
tarafından yapılan ihtar sonuçsuz kalmış ise; terk edilen eş, boşanma davası
açabilir. Diğerini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep
olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır. Davaya
hakkı olan eşin istemi üzerine hâkim veya noter, esası incelemeden yapacağı
ihtarda terk eden eşe iki ay içinde ortak konuta dönmesi gerektiği ve dönmemesi
hâlinde doğacak sonuçlar hakkında uyarıda bulunur. Bu ihtar gerektiğinde ilân
yoluyla yapılır. Ancak, boşanma davası açmak için belirli sürenin dördüncü ayı
bitmedikçe ihtar isteminde bulunulamaz ve ihtardan sonra iki ay geçmedikçe dava
açılamaz.
Akıl hastalığı
Madde 165- Eşlerden biri akıl hastası olup da bu yüzden ortak hayat
diğer eş için çekilmez hâle gelirse, hastalığın geçmesine olanak bulunmadığı
resmî sağlık kurulu raporuyla tespit edilmek koşuluyla bu eş boşanma davası
açabilir. VI. Evlilik birliğinin sarsılması Madde 166- Evlilik birliği, ortak
hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış
olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir. Yukarıdaki fıkrada
belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya
itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması
niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından
korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir. Evlilik en az
bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin
davasını kabul etmesi hâlinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu
hâlde boşanma kararı verilebilmesi için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek
iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın malî
sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi
uygun bulması şarttır. Hâkim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde
tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu
değişikliklerin taraflarca da kabulü hâlinde boşanmaya hükmolunur. Bu hâlde
tarafların ikrarlarının hâkimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz. Boşanma
sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi
ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi hâlinde, her ne
sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden
sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir
Kanundan kaynaklı boşanma sebeplerinin yanı sıra çiftler başka nedenlerle
de boşanmak isteyebilir, bu durumda şiddetli geçimsizlik yahut evlilik birliğinin
temelinden sarsılması şeklinde yine de kanuni bir sebep belirtilmiş olacaktır.
Çekişmeli boşanma davaları
dilekçeler aşamasının yazılı yapılması, delillerin süresinde sunulması, duruşmaların
oldukça teknik bir dille sürdürülmesi ve kesin sürelere uyulmamasının önemli
sonuçlarının yanı sıra mali konuların uzmanlık gerektirecek nitelikte hesaplama
bilgisi gerektirmesi nedeniyle bu tür davalarda mutlaka hukuki yardım almalıdır.
Hukuk büromuz gerek bu konuda alınan özel eğitimler ve gerekse yıllara dayanan tecrübesi nedeniyle başarısını kanıtlamıştır.
Velayet:
Boşanmanın sonuçlarından biri olarak, tarafların müşterek
çocuklarının velayetinin kimde kalacağı konusu genel olarak hakimin takdir
yetkisi ile belirlenmekle, hakim bu takdir yetkisini kullanırken bir takım
kriterleri göz önünde bulundurmakta ve her şeyden önce çocuğun menfaatini ön
planda tutmaktadır.
Çocuğun yaşı, yaşayacağı ortamın sosyo-ekonomik durumu, velayeti
isteyen taraflardan hangisinin çocuğa daha iyi bakacağı belirli (özellikle
Yargıtay kararları ile sıralamanın mümkün olduğu) kriterlere bağlanmıştır.
Örneğin genel olarak 0-6 yaş arası bir çocuğun anne sevgi
bakım ve şevkatine muhtaç olduğu göz önünde bulundurularak anneye verildiği,
sonraki yaşlarda eğitim hayatı başlayacağından maddi durumu daha iyi olan
tarafa verildiği görülmekte, bazı davalarda ise çocuk pedagog tarafından
dinlenmekte yahut sosyal hizmet uzmanı tarafların konutlarını ziyaret edip
çocuk menfaatini göz ederek yorumda bulunan uzmanlık raporu sunarak davayı
aydınlatmaktadır.
Velayetin dava açıldıktan sonuçlanana kadar ki kısımda tedbiren bir tarafa verilmesi, dava sonucunda kesin olarak bir tarafa verilmesi veya dava sonuçlandıktan sonra ortaya çıkan koşullar nedeniyle değiştirilmesi istemiyle ortaya çıkan davalarda avukat yardımı almak hayati derecede önem taşır.
Nafaka:
Aile Hukuku’nda genel olarak iki tip nafaka karşımıza
çıkmaktadır:
İştirak nafakası :
İştirak nafakası adından da anlaşılacağı üzere,
müşterek çocuğun yaşam masraflarına velayeti elinde bulundurmayan tarafın katılımını
sağlamak amacıyla tesis edilir.
Nafakanın tayininde tarafların ekonomik
gelir ve giderlerinin yanı sıra 18 yaş altı çocuğun giderlerinin de neler
olduğunun tek tek incelenmesi ve hakkaniyete uygun bir miktar tayin edilmesi
gerekmektedir.
Yoksulluk nafakası:
Boşanma sonucunda taraflardan biri ekonomik
olarak yoksulluğa düşecekse, mali durumu iyi olan tarafın kendisine kıyasla
yoksul kalacak olan tarafa ödediği tutar olarak açıklayabileceğimiz yoksulluk
nafakası, ülkemizde sosyo-ekonomik duruma baktığımızda çalışmayan tarafın
genelde kadınlardan oluşması nedeniyle kadına ödenmekle, yoksulluğa düşen taraf
erkek ise erkeğe de ödenmesine karar verilebilecek türde bir nafakadır.
Tedbir nafakası ise bu iki nafakanın
yargılama süreci devam ederken ödenmesi amacıyla hakim tarafından karara bağlanır.
Nafakanın tahsili sürecinde, mahkeme ilamının kesinleşmesi beklenmeyeceği gibi, kendine özgü yapısı nedeniyle ödenmemesi durumunda şikayete bağlı olarak hapis yaptırımına hükmedilebilmektedir.
Tazminat:
Yukarıda saydığımız boşanma sebepleri aynı zamanda evliliğin sonlanmasında kusur sayıldığından bu kusurlara dayanarak, zenginleşmeye yahut fakirleşmeye sebep olmayacak şekilde maddi ve manevi tazminat isteyebilir. Hükümle birlikte bu yönden de talep doğrultusunda karar verilebilir ancak, dava dilekçesinde miktarlar belirlenirken avukat yardımı alınması, reddedilen kısım üzerinden doğacak karşı vekalet ücreti de göz önünde bulundurulduğunda uzmanlık gerektirir.
Mal paylaşımı:
1 Ocak 2002 tarihinde yapılan kanun değişikliği nedeniyle tarafların evlendikten sonra edindiği mallar edinilmiş mal olarak addedildiğinden, boşanmanın mali sonuçlarından biri olarak, taraflar bu malların değerlerinin belirlenerek taraflar arasında eşit oranda paylaşımı yoluna gidilir. Bu konuda hangi malın kişisel hangisinin edinilmiş mal olduğunun tespiti ve buna göre tasfiyesi hususunda uzman yardımı almak önemlidir.
Yine tarafların kişisel mallarına bir tarafın katkıda bulunması yahut değerinin artışına sebep olması durumunda belirli oranlarda katkı payı yahut değer artışı nispetinde alacak talep edilmesi durumunda da uzmanlık gerektiren hesaplamalar yapılmakta, dosya uzman bilirkişilerce incelenip rapora göre hüküm verilse de bu raporların itirazı sürecinde de yine avukat yardımı almak oldukça önemlidir.
Taraflar evlenme memurluğuna başvurdukları sırada mal ayrılığı, mal ortaklığı, paylaşımlı mal ayrılığı gibi farklı mal rejimleri seçebilecekleri gibi, bu seçimi aralarında sözleşme düzenleyerek noterde de (onaylama veya düzenleme şeklinde) yapabilirler, sözleşme düzenlenmesi ve taraflarının haklarının anlatılıp aydınlatılması hususlarında da hukuki yardım almak gerekir.
Yine evlilik süresince taraflardan birinin istemi üzerine, haklı bir sebebin varlığı halinde dava açılarak olağanüstü mal rejimine (mal ayrılığına) geçmek de mümkündür.
Kural olarak tarafların evlendikten sonra aldığı her mal edinilmiş mal olup, kişisel mallar dışında kalan mallar edinilmiş mal sayılıp paylaşıma girmektedir.
Edinilmiş mallar: (TMK 216)
1. Çalışmasının karşılığı olan edinimler,
2. Sosyal güvenlik veya sosyal yardım kurum ve kuruluşlarının veya personele yardım amacı ile kurulan sandık ve benzerlerinin yaptığı ödemeler,
3. Çalışma gücünün kaybı nedeniyle ödenen tazminatlar,
4. Kişisel mallarının gelirleri,
5. Edinilmiş malların yerine geçen değerler.
Kişisel mallar tasfiyeye girmez:
Kişisel mallar: (TMK 220)
1. Eşlerden birinin yalnız kişisel kullanımına yarayan eşya,
2. Mal rejiminin başlangıcında eşlerden birine ait bulunan veya bir eşin sonradan miras yoluyla ya da herhangi bir şekilde karşılıksız kazanma yoluyla elde ettiği malvarlığı değerleri,
3. Manevî tazminat alacakları,
4. Kişisel mallar yerine geçen değerler.
İddet müddeti:
Boşanma kararının kesinleşmesinden itibaren 300 gün geçmeden kadının başka bir kişiyle evlenmesi kanunen yasaklanmış olmakla, kadının hamile olmadığını kanıtlaması halinde iddet müddetinin kaldırılması ve evlenmesi mümkündür. Hukuk büromuz bu davada da hizmet vermektedir.